Kadına şiddete karşı üç ayaklı çözüm
CKD, İzmir’de yaptığı panelle kadına şiddetle mücadelede yerel yönetimlerden beklentileri tartıştı. Bindallı’nın sorularını yanıtlayan uzmanlar, şiddetle ya da şiddet riskiyle karşılaşan kadınların haklarını anlattı. Çözüme işaret etti
Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Karşıyaka Şubesi, İzmir’de “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Üç Farklı Pencere ve Yerel Yönetimlerden Beklentiler” konulu panel düzenledi. Panelde kendi alanlarında uzman kadınlar konuştu. Panel sonrası mikrofon uzattığımız uzmanlar Bindallı’ya özel açıklamalar yaptı. Kadınlara kanunların sağladığı hakları, kolluk kuvvetlerinin sunduğu destekleri ve psikolojik yanını anlattılar.
KANUNLAR YETERLİ Mİ?
CKD Genel Başkan Yardımcısı Avukat Nuriye Kadan’a da “Kanunlarımız kadına yönelik şiddeti önlemede yeterli mi?” diye sorduk. Kadan, şunları kaydetti:
“Ulusal mevzuatta yer alan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun şiddet ile mücadelenin anahtar kavramlarını ve mekanizmaların; şiddet mağduru ve şiddet failine yönelik koruyucu ve önleyici tedbirleri içerir. Tedbir kararları, tedbirlerin niteliğine göre Aile Mahkemesi, kolluk ve mülki amir tarafından verilmektedir. Koruyucu tedbirler şiddet mağduru, önleyici tedbirler de şiddet failine yönelik olarak verilmekte olup en fazla 6 aylık süreye tabidir. Şiddet olgusu devam ediyor ise aynı mahkemeden yeniden uzatma talebi istenebilmekte olup, bu uzatma talepleri sınırlı sayıda değildir. Verilen tedbir kararlarına karşı aleyhine tedbir kararı verilenin itiraz hakkı söz konusu olup, yerine getirilmeyen, ihlal edilen tedbir kararları karşısında zorlayıcı hapis hükümleri de mevcuttur.
‘6284’Ü BİLİNÇLİ OLARAK YIPRATMAYA ÇALIŞIYORLAR’
“Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bu yasadan yalnızca kadınlar değil erkekler de tüm aile bireyleri de yararlanmaktadır. Toplumda uzaklaştırma kararı verilen yasa olarak bilinmekle birlikte çok yanlış algı ve bilgilerle yıpratılmaya çalışılmaktadır. 6284 sayılı yasanın varlığı adeta küçümsenerek kadına yönelen şiddetin artışının nedeninin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılma olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Böylelikle kadınlar üzerinde korku iklimi yayılarak şiddetin daha da körüklenmesine neden olunmaktadır. Oysa şunu çok iyi biliyoruz:
İstanbul Sözleşmesi kadını koruyan değil, bu kılıf ile LGBT hareketine alan açan bir sözleşme. Toplumsal cinsiyet adı altında doğal olmayan cinsiyetlere hatta cinsiyetsizleşmeye alan açmakta. Pek çok şiddet mağduru bu yasa kapsamında yaşamını kurtarmış, şiddetten korunmuştur. Elbette ki sorun yalnızca yasaların varlığı ile çözülebilecek durumda değildir. Halihazırda kadınlar kadın kimliğinden dolayı öldürülmekte, toplumsal yaşamda ikincil konumda olmakta, aşağılanmakta hatta yok sayılmakta.”