Türkiye’nin HIV ve AIDS tarihinde hızlı bir yolculuk
“AIDS'ten HIV Aktivizmine: Dünden Kalanlar” kitabının satırları arasında geçmişe dönüş ve bir soru, peki ya bugün?
Hak temelli mücadelelerin tarihi hem gelecekteki mücadelelere yol gösterir hem de bugünü yeniden değerlendirme fırsatı sunar.
HIV ve AIDS alanında Türkiye’deki hak temelli mücadele tam da bu iki işlevi nedeniyle çok kıymetli.
Öyle ki Pozitif Alan ve 17 Mayıs Derneği etiketiyle yayımlanan “AIDS'ten HIV Aktivizmine: Dünden Kalanlar” kitabında Peter-Paul Bänziger ve Zülfukar Çetin de “Türkiye HIV/AIDS tarihinde gerçekten yeni bir dönemin başlayıp başlamayacağı kitabın oluşum sırasında henüz cevabı açık kalan bir soru olarak kalacak” diyor.
HIV ve AIDS alanındaki ilk adımlar
Peki, HIV ve AIDS tarihi Türkiye’de ne zaman başlar?
Bu sorunun peşine düşen Peter-Paul Bänziger ve Zülfukar Çetin dört farklı dönemden bahsediyor.
“İlk süreç 1985’in sonbaharında, konunun ilk kez kamuya yansıdığı zamanda başlamıştır. Dönemin popüler kültürdeki ünlü sanatçılarıyla arkadaşlıklarıyla tanınan Murtaza Elgin’in hastalığı konunun geniş kitlelere ulaşmasına vesile olmuştu” diyor.
Bänziger ve Çetin makalesinde bu erken dönemi “ne damgalayıcı, ahlakçı yaklaşımlara ve politikalara karşı gelen ya da gelebilecek olan ne bir sivil toplum kuruluşu, ne aktivist gruplar, ne de bilim insanları vardı” diyerek özetliyor. Tarihsel olarak 1980 darbesi sonrası baskıcı politikalarla HIV’in Türkiye’de görülme sıklığının Batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletler’e göre daha az olduğunu düşünürsek bu durumu açıklamak mümkün.
Bu dönemde (1985) Türkiye HIV enfeksiyonunun bildirilmesi zorunluluğunu mevzuata sokan ilk ülkelerden biri oluyor. Bänziger ve Çetin ayrıca yine bu dönemde “kan ürünlerin test edilmesi zorunluluğu, askeri ve sağlık hizmetlerinde çalışanların zorunlu test edilmesi, hastanelerde tek kullanımlık şırıngaların kullanılması, kuaförler, seks işçileri ve sünnetçiler üzerindeki kontrol ve baskıların arttırılması Sağlık Bakanlığının HIV/AIDS’e vermiş olduğu ilk yanıtlardandı” diyor.
Yine bu ilk süreçte 1987 yılında ilk HIV test merkezlerinin açıldığını da hatırlatalım. HIV ve AIDS’e dair sivil toplumla kurulacak ilişkiler için önemli bir gelişmeyse Türkiye’nin uluslararası alanda ilk olarak Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile ortak çalışmalara başlamasından bahsetmek gerekir çünkü bu çalışmalar kapsamındasivil toplum örgütlerinin harekete geçirilmesi, HIV/AIDS’e yönelik bir farkındalığın yaratılması, HIV/AIDS ile yaşayan bireylerin insan haklarının güçlendirilmesi amaçlanıyordu.
HIV/ AIDS alanında hak temelli ilk çalışmalar: “HIV/AIDS konusunda saptanacak politikalar ve eğitim programları HIV/AIDS ile yaşayan bireylerin katılımı ile oluşturulur”
"Yazarlar Türkiye’nin HIV/AIDS tarihinin ikinci dönemini 1991 ile başlatıyor. 2002’ye kadar sürdüğünü varsaydıkları bu dönemde Türkiye hızlı şekilde küresel kapitalizme entegre sürecinde.
İnsan hakları savunuculuğunun bu dönemde hızlı bir ivme kazandığını belirten yazarlar, 1986 yılında kurulan İnsan Hakları Derneği’nin çeşitli alanlardaki hak temelli çalışmalarının bu dönemde artığına dikkat çekiyor.
“Sivil toplum örgütleri, birçok bakanlık temsilcileri, TRT ve HIV/AIDS ile doğrudan ilişkili olan farklı meslek çatı örgütleri Ulusal AIDS Komisyonuna (UAK) dahil edilmişti.
Bu komisyonun Ocak 1999 yılında yayımladığı somut çalışma ilkelerini es geçmeyelim:
İlke 4- Her birey, topluluk, resmî ya da özel kurum HIV/AIDS’ten korunma ve insan haklarına saygınlık yönünde sorumluluklarına sahip çıkmalı ve mücadele vermelidir. AIDS, ancak herkesin aynı hak ve sorumlulukları paylaştığı bir ortamda önlenebilir. Bireyler bu mücadeleye kendi istekleri, ilgileri ve geleceğe olan inançları doğrultusunda katılırlar.
İlke 12- HIV/AIDS konusunda saptanacak politikalar ve eğitim programları HIV/AIDS ile yaşayan bireylerin katılımı ile oluşturulur.
İlke 22- Resmî kurumlar, yasa, politika ve uygulamaları ile HIV virüsü taşıyanlara yönelik ayrımcılığı özendirmemeli ve HIV virüsü taşıyanları güvence altına almalıdır.
İlke 23- Resmî kurumlar, HIV/AIDS’i önleme, tedavi ve sosyal destek konusunda ulusal politikaların oluşturulması konusunda uluslararası kuruluşlardan teknik tavsiye, yardım ve destek almalıdır.
İlke 25- Kamu sağlığını koruma sorumluluğu resmî kurumlarındır. Bu kurumlar HIV/AIDS’ten korunma konusunda politikalar oluşturmak ve istisnasız her vatandaşın sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesini sağlamakla yükümlüdürler.
Bir danışma kurulu olan “UAK”ın tüzel bir kişiliğe sahip olmadığını ve bu ilkelerin yasal bağlayıcılığı olmadığının altını çizelim.
İlk dernekler, ilk örgütlenmeler…
Ya sonra?
Yazarlar Türkiye’de HIV/AIDS tarihinin üçüncü dönemini Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidara geldiği 2002 yılıyla başlatıyor.
Bu dönemi Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkileriyle özetleyen yazarlar, örgütlenme özgürlüğünün genişletildiği süreci şöyle anlatıyor: “2002’den sonra geçen/gelen yıllar Türkiye’deki sosyal hareketler için önemli bir yere sahipti. Örneğin 2004 yılında o zamana kadar var olan dernek yasası yeniden gözden geçirilip reforme edildi. 1983’ten kalan eski dernek yasası dernek etkinliklerinin her türlü kontrolünü öngördüğü gibi, derneklerin siyasi aktivitelerini ve temsiliyet hakkını kullanmalarını yasaklıyordu. (…) Yeni dernek yasası ayrımcılığa karşı ve sağlık sisteminde HIV pozitif bireylerin eşit muamelesi için mücadele eden HIV aktvisti kuirler (queerler) ve feminist grupları da kendi derneklerini kurmak için cesaretlendirmişti.”
Bu dönemin mihenk taşı HIV/AIDS alanında İstanbul’da 2005 yılında kurulan Pozitif Yaşam Derneği oluyor: “Pozitif Yaşam Derneği Türkiye HIV/AIDS tarihinde HIV ile yaşayan bireyler tarafından kurulan ilk öz örgüt olarak bilinir ve kabul edilir. 2006’tan itibaren Küresel Fon (Global Fund) ile Sağlık Bakanlığı arasında gerçekleşen bir iş birliği çerçevesinde mali destek almaya başlayan dernek ilk etapta HIV ile yaşayan insanlara ücretsiz ve engelsiz tıbbi yardım ve psiko-sosyal destek sağlamayı hedeflemiştir.”
Bir başka dönüm noktası 2007 Nisan’ında birçok dernek ve oluşumun “HIV/AIDS STK Platformunu” kurmak için bir araya gelmesi olduğunu söyleyen yazarlar, “Bu oluşumun hedefleri arasında sadece HIV önleme çalışmaları değil, aynı zamanda toplumda farkındalık yaratma ve HIV ile yaşayan bireyleri destekleme gibi, insan hakları çerçevesinde onlara refakatçilik, danışmanlık ve muayeneye olanakları da sunmaktı. İlk lobicilik denemelerinde de bulunan platform, siyasi partilerle birlikte meclise soru önergeleri de sunmuştu”
Bugün ve gelecek…
Bu hızlı tarih okumasının ardından Bänziger ve Çetin içinde bulunduğumuz son dönemdeyse HIV alanında sivil toplumun hızla yaygınlaşması, hak temelli çalışmalardaki artışa dikkat çekiyor. Kitaptaki görüşmelerde bu ve bundan sonraki sürece dair endişelerini belirtiyor yazarlar: “…bazı görüşmeciler devletin bazı sorunları değiştirme konusunda istekli olup olmayacağı konusunda şüphelerini açık bir şekilde ifade etmişlerdi.”
Bu makalenin de içinde yer aldığı Zülfukar Çetin’in Türkiye’deki HIV aktivizminin paydaşlarıyla yaptığı sözlü tarih çalışması “AIDS'ten HIV Aktivizmine: Dünden Kalanlar” kitabını buradan okuyabilirsiniz.
https://kaosgl.org/haber/turkiye-nin-hiv-ve-aids-tarihinde-hizli-bir-yolculuk