a

İnsan haklarının tarihsel gelişimi

Her yıl 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü olarak kabul edilmiştir. Bu gün nereden doğmuş ve tarih içinde bu günlere nasıl gelinmiştir?

Bu incelememde bu konuyu tarihsel olarak incelemeye çalıştım. Tarihte Bireyin haklarını konu edinen ilk yazılı belge Hammurabi kanunlarıdır. Zira bu kanunlar dönemi itibari ile adil yargılanma ve mülkiyet hakkı konusunda çok modern düzenlemeler içermektedir. Bu kanunlar bireyi keyfi sorgu ve cezalandırmaktan koruyordu. İran Pers imparatorlarından Büyük Kiros, modern haklarla örtüşen bir takım düzenlemeleri içeren Kiros Silindirini yayınlamıştır. Büyük Kiros’un bildirisi, temelde Babilli kölelerin serbest ve özgür olması gerektiğinden bahsettiği için, kimi uzmanlar onu ilk insan hakları belgesi olarak da kabul etmektedir. Daha yakınlara gelindiğinde İslam dünyasının insan haklarına katkısı görülmektedir.

Medine ve ona bağlı yerlerde bulunan Müslüman, Yahudi, Putperest ve diğer bütün toplulukların haklarını garanti altına alan ve kimİ uzmanlara göre de ilk anayasa örneği olan 622 tarihli Medine Sözleşmesi ya da vesikasıdır. Aynı şekilde bütün insanların eşitliğini vurgulayan ve kadın haklarından bahseden 632 tarihli Veda Hutbesi de insan haklarına kaynaklık eden tarihi bir belge olarak kabul edilmektedir. İnsanların eşitliği ve kadın haklarını vurgulayan 632 tarihli Veda Hutbesi insan haklarına kaynaklık eden tarihi bir belge olarak kabul edilmektedir. Yunanlıların üzerinde durduğu doğal haklar anlayışı Roma İmparatorluğu döneminde de varlığını sürdürmüştür. Daha sonra, 1215 tarihli Magna Carta ya da Büyük Özgürlük Sözleşmesi de bugünkü insan haklarının kaynakları arasında değerlendirilmektedir. Modern İnsan Haklarının felsefi arka planı 17.yy rasyonalizmine dayanır John Locke modern insan haklarının kurucu babası olarak kabul edilmektedir. J.Locke’den sonra doğal haklar felsefesini yeterince somut bulmayan T. Hobbes pozitif hukuk ile hakları geliştirmiştir.

John Locke modern insan haklarının kurucu babası olarak kabul edilmektedir İngiltere’de 1689 devriminden sonra geliştirilen Yurttaş Hakları Beyannamesi, bugünkülere benzer temel hak ve özgürlükleri belirlerken, beyanname dili ve içeriği üzerinde J. Locke’un etkisi görülmektedir. Aynı şekilde 1776 ABD Bağımsızlık Bildirgesinde de aynı liberal ve dini söylem bulunmaktadır. Bildirge’ye göre, “bütün insanlar eşit yaratılmıştır, Yaratıcı tarafından kendilerine bahşedilen devredilemez hakları vardır.” Bunlardan bazıları “yaşama hakkı, özgürlük ve mutluluğu arama hakkıdır” ve bu gerçeklerin meşruiyeti kendiliğindendir. 1789 tarihli Fransa İhtilali sonrasında ilan edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinde de benzer bir anlayış görülmektedir. Bildirge, insanların özgür doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanamayacağını ortaya koyuyordu.1776 ABD Bağımsızlık Bildirgesine göre, bütün insanlar eşit yaratılmıştır, yaratıcı tarafından kendilerine bahşedilen devredilemez hakları vardır18. Yüzyılda I. Kant, J.S.Mill ve Thomas Pain gibi filozofların çalışmaları insan haklarını etkilemiştir. 18.ve 19. yüzyılda özellikle kölelik karşıtı hareketler, demokrasi mücadelesi, özellikle demokratik katılım, genel oy ilkesi ve kadınların oy kullanma hakkı gibi alanlarda insan hakları mücadelesi yoğunlaşmıştır.

20. yüzyılın ilk yarısında Milletler Cemiyeti döneminde (1918-45) azınlıkların korunması, halkların kendi kaderini tayin etme hakkı ve yabancı hakları gibi haklar öne çıkmıştır. 18. ve 19. yüzyılda özellikle kölelik karşıtı hareketler, demokrasi mücadelesi özellikle demokratik katılım, genel oy ilkesi ve kadınların oy kullanma hakkı gibi alanlarda insan hakları mücadelesi yoğunlaşmıştır. 1945’te Birleşmiş Milletler’in (BM) kurulmasıyla insan hakları kurumsal olarak da Dünya politikasına girmiştir.. Daha sonra kurulan İnsan Hakları Komisyonu, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesini (EİHB) hazırlamış ve modern insan hakları belgelerinin temel referansı haline gelen Beyanname, 10 Aralık 1948 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiştir. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi 10 Aralık 1948 tarihinde BM genel Kurulu tarafından kabul edilmiştir.

Uluslararası İnsan Hakları Belgeleri: BM ve Avrupa Konseyi Birleşmiş Milletler tarafından insan hakları alanında üyeler üzerinde bağlayıcılığı olan anlaşma veya sözleşme denen düzenlemeler ve bildirge ya da beyanname gibi bağlayıcı olmayan belgeler olmak üzere iki çeşit metin üretilmiştir. BM Genel Kurulu tarafından 10Aralık 1948 tarihinde kabul edilen ve bağlayıcılığı olmayan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinden günümüze onlarca metin, insanlığın hizmetine sunulmuştur. Özellikle 1970’li yılarda artan küreselleşme olgusuna paralel olarak, küreselleşen insan haklarının1990’lı yıllarda dünya gündemindeki yeri iyice belirginleşmiştir. Avrupa, Amerika ve Afrika insan hakları mekanizmaları gibi bölgesel düzenlemeler ve Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi küresel STK’larla birlikte hızla artan yerel oluşumların katkısıyla bu süreç devletler üzeri bir hale gelmiştir.:10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.

BM’nin insan hakları alanında atmış olduğu ilk ve önemli adım 1948 yılında kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesidir. (İHEB) Beyanname, Soğuk Savaş’ın ideolojik yaklaşımının aksine, insan haklarına yönelik kapsayıcı bir bakış açısı geliştirmiş ve bir dizi siyasi, sivil, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları aynı dokümanda birleştirmeyi başarmıştır. Hem küresel hem de bölgesel düzeyde dünyada sivil, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ile ilgili onlarca anlaşma, bildirge ve sözleşme için ilham kaynağı olan İHEB, insan hakları tarihinde bir dönüm noktasıdır. Beyannamenin başlangıç bölümünde belirtildiği gibi, insan haklarının etkin biçimde korunması tüm halklar için bir ortak başarı ölçüsüdür. Ancak Beyanname’nin bağlayıcı olmaması, insan haklarının etkili bir şekilde korunabilmesi için, bağlayıcı nitelik taşıyan sözleşmelerin kabul edilmesini zorunlu kılmıştır. 1984 yılında oldukça kısa olan Barış Hakkı Deklarasyonu kabul edilmiştir.

Barışın bir hak olarak belirtildiği deklarasyonda devletlerin dünyada barışı sağlamak için hem içerde hem de dışarıda gerekli hassasiyeti göstermesi gerektiği vurgulanmıştır Bu deklarasyonu 1986 Yılındaki Kalkınma Hakkı Deklarasyonu izlemiştir. İnsan haklarının bir bütün olduğunu ve birbirini desteklediğini vurgulayan deklarasyonda, kalkınmanın sosyal, ekonomik ve siyasal boyutlarını da içeren kapsamlı bir tanımı yapılmış ve insanı, kalkınmanın öznesi olarak kabul edilmiştir. İnsan hakları ve kalkınmanın ayrı düşünülemeyeceği tespitini yapan belgede kalkınma, temel bir insan hakkı olarak tanımlanmıştır. Kalkınma hakkının sağlanabilmesi için uluslararası güvenlik ve barışın kaçınılmaz faktörler olduğu belirtilmiştir. İnsan hakları bildirgeleri daha ziyade gelecekte bağlayıcı sözleşmelere zemin hazırlama aşamasını oluşturmaktadır. Kalkınma Hakkı Deklarasyonunu 2007 yılında kabul edilen Yerli Halkların Hakları Deklarasyonu takip etmiştir.

BM’nin yerli halkların insan haklarını koruma ve geliştirmede önemli bir role sahip olduğu vurgulanan bildirgede, yerli halkların diğer halklar gibi uluslararası hukukta belirtilen bütün insan haklarına sahip olması gerektiği dile getirilmiştir İnsan hakları bildirgeleri daha ziyade gelecekte bağlayıcı sözleşmelere zemin hazırlama aşamasını oluşturmaktadır. Bunlar bir durum tespiti ve uluslararası bazı standartları belirleme belgeleri olarak da karşımıza çıkmaktadır Bağlayıcı İnsan Hakları Belgeleri BM üyelerine bir takım hukuki yükümlülükler doğuran uluslararası insan hakları düzenlemeleri nispeten geç ortaya çıkmasına rağmen, hızlı bir gelişme göstermiş ve kısa sürede küresel çapta etkisini göstermiştir. 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden sonra BM İnsan Hakları Komisyonu, üyeler arasında bu konuda bağlayıcı anlaşmalar geliştirmenin yolunu aramış ve 1966 yılında hedefe ulaşmıştır.

Soğuk Savaş ortamı maalesef insan hakları gibi ortak insanlık değerlerin gelişim sürecini de etkilemiş ve 1966 tarihli anlaşmalar, 1977’de yürürlüğe girmiş ve ikiz insan hakları anlaşmaları denen ideolojik ve ikili bir yapı ortaya çıkmıştır. Kapitalist batı ülkeleri siyasi ve sivil hakları öncelerken, sosyalist ülkeler ise ekonomik, sosyal ve kültürel haklara önem verdiğinden, her iki tarafın talepleri dikkate alınarak bu yola başvurulmuştur Bu nedenle, bu iki hak gruplarını düzenleyen iki ayrı uluslararası anlaşma ortaya çıkmıştır: Uluslararası Sivil ve Siyasal Haklar Anlaşması ile Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Anlaşması. Adından da anlaşıldığı üzere, birinci anlaşmada negatif haklar veya birinci kuşak haklar olarak tanımlanan ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, adil yargılanma, karar alma mekanizmalarına katılma gibi kişinin sivil ve siyasal haklarını düzenlemektedir. İkinci anlaşma ise, barınma ve giyinmenin yanında aş, iş, eğitim, kültürel değerler gibi ekonomik sosyal ve kültürel hakları düzenlemektedir. Bu anlaşmalar ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde sayılan hakların önemli bir kısmı taraf ülkeler için bağlayıcı bir hale getirilmiştir.

İkiz sözleşmeler yürürlüğe girdikten üç yıl sonra, 1979’da BM tarafından Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi kabul edilmiştir. Sözleşme, özellikle kadınlara karşı uygulanan ayrımcılığı tanımladıktan sonra, kadın haklarını en detaylı şekilde belirlemiş ve taraf devletlerin yükümlülüklerini belirtmişti. İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi 1984 yılında kabul edilmiştir. İnsan hakları alanında çıkarılan diğer bir anlaşma ise,1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi olup, 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmede, çocukların, temel yaşam hakkının yanında, eğitim, sağlık, aile ve kültürel haklarına vurgu yapılmıştır. Çocuk Hakları Anlaşması 1990 yılında yürürlüğe girmiştir.1990 yılında BM tarafından kabul edilen Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’de geniş bir kavram dizisi tanımlanmıştır: “Göçmen İşçi” , “Sınır İşçisi” , “Mevsimlik İşçi” , “Gemi Adamı” , “Sahil Açığındaki Tesiste Çalışan İşçi” , “Gezici İşçi”, “Projeye Bağlı İşçi” , “Belirli Bir İş İçin İstihdam Edilen İşçi” , “Serbest Çalışan İşçi”. Sözleşmede tüm göçmen işçi ve aile fertlerinin insan hakları vurgulanmış ve taraf devletlere haklar konusunda ayrımcılık yapmamaları yükümlülüğü getirilmiştir. İnsan hakları alanında BM tarafından kabul edilen son sözleşme, 2006 tarihli Engelli Hakları Sözleşmesi’dir. Çocuklar, kadınlar ve göçmenlerle birlikte toplumun dezavantajlı gruplarından birisi olan engellilerin haklarının korunması ve geliştirilmesinde bu anlaşma gelecekte önemli bir rol oynayabilir. Sözleşme, taraf devletlere, engellilere karşı ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve onların yaşam standartlarını yükseltmek gibi yükümlülükler getirmektedir.

Engelli Hakları Sözleşmesi, “21’inci yüzyılın ilk İnsan Hakları antlaşması oldu. Genel Kurulun Aralık 2001 tarihli önergesiyle “engelli kişilerin haysiyetini ve haklarını korumak ve güçlendirmek amacıyla uluslararası bir kongre toplanması” teklifinden beş yıl sonra, BM Genel Kurulu engelli bireylerin eğitim, sağlık, iş hayatı ve diğer alanlarda korunmasını ve desteklenmesini kapsayan uluslararası sözleşmeyi oybirliği ile benimsedi.” Avrupa Konseyi İnsan Hakları Belgeleri Bir demokrasi ve insan hakları kurumu olarak kurulan Avrupa Konseyi son yarım asrı aşkındır bir dizi insan hakları belgeleri yayınlamıştır. Bunların başında Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi gelmektedir. Buna ek olarak çocuk hakları, azınlık hakları, Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu, İşkencenin ve Gayri İnsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine dair Avrupa Sözleşmesi Demokratik Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Şartı ve daha pek çok konuyu kapsayan direktif ve kılavuz yayınlamıştır. Avrupa Konseyi Demokratik Vatandaşlık ve İnsan hakları Eğitimi Şartı’nı 2010 yılında kabul etmiştir. İnsan hakları konusunda ülkemizdeki çalışmalar da şöyledir: Vatandaşlarımızın insan hakları alanındaki istek ve beklentilerinin temel yönlendirici rol oynadığı reformlarda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihatları ile Avrupa Birliği (AB) Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ulusal Program ışığında Kopenhag kriterlerine uyum boyutu da göz önünde tutulmaktadır. Ayrıca, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Konseyi (AK) ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi uluslararası örgütler ile saygın yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının gözlem ve raporları da uygun şekilde dikkate alınmaktadır.

BM sözleşmeleri, AGİT belgeleri, AİHS ve diğer AK belgeleri, AİHM’nin içtihadı ve Kopenhag kriterleri ışığında mevzuatımız gözden geçirilerek, iyileştirilmektedir. Bu çerçevede, Ekim 2001 ayında yapılan kapsamlı Anayasa değişikliklerini izleyen dönemde sekiz reform paketi ile Mayıs 2004’te bir dizi Anayasa değişikliği daha kabul edilmiştir. Nisan 2006’da kamuoyuna açıklanan “9. Uyum Paketi” çerçevesinde öngörülen yasal ve idari düzenlemelerin büyük bir çoğunluğu hayata geçirilmiş olup, süreç devam etmektedir. Anayasanın 90. maddesine getirilen değişiklikle temel hak ve özgürlükler konusundaki ulusal yasaların uluslararası insan hakları sözleşmelerinde yer alan hükümlerle farklılık içermesi halinde uluslararası sözleşmelerde yer alan hükümlerin geçerli kılınması, 2002 yılının başında yeni Medeni Kanun’un ve Eylül 2004’te yeni Türk Ceza Kanun’nun kabul edilmesi yasal reformların önemli aşamalarını oluşturmaktadır. Mayıs 2008’de yürürlüğe giren “Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la düşünce ve ifade özgürlüğü alanında ilerleme kaydedilmiştir. Temmuz 2010’da Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılan değişiklikle, teröre ilişkin suç işlemekle itham edilen çocukların çocuk mahkemelerinde yargılanmalarını sağlamıştır. Ülkemiz cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak uluslararası alanda yapılan çalışmalara katkıda bulunmaktadır. Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine (CEDAW) 1985’ten beri taraftır. Ancak bu şimdi yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca, CEDAW’a ilişkin İhtiyari Protokol 2002 yılında onaylanmıştır.

2010 yılı Haziran ayında yapılan seçimlerde, Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi (CEDAW) üyeliğine, bu komitenin eski başkan ve üyelerinden Prof. Dr. Feride Acar seçilmiştir. Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı uluslararası organizasyonlar da ülkemizin kadın hakları alanında yükselen bir uluslararası aktör konumunun göstergeleridir. Son olarak, kadınların küresel ekonomideki yerlerini güçlendirmeyi hedefleyen ve ABD’de mukim “Global Summit of Women” isimli kuruluş tarafından düzenlenen 21. Küresel Kadın Zirvesi Bakanlığımız ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün katkıları ile İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Türkiye, çocuk haklarını korumak ve çocukların yaşam koşullarını daha iyi hale getirmek için her türlü çabayı göstermektedir. Ülkemiz Çocuk Haklarına dair Sözleşmeyi ve bu sözleşmeye ek Çocuk Satışı, Fahişeliği ve Pornografisi hakkında İhtiyari Protokol ile Çocukların Silahlı Çatışmalarda Yer alması hakkında İhtiyari Protokolü imzalamış ve onaylamıştır. Sözleşme’nin bireysel başvuru hakkına ilişkin İhtiyari Protokol’ü ise 24 Eylül 2012 tarihinde imzalamıştır. Türkiye Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin denetim organı olan Çocuk Hakları Komitesi’ne ikinci ve üçüncü dönem ülke raporunu 2008 yılında sunmuştur. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumla kabul edilen Anayasa değişikliği paketinde yer alan düzenlemeler sayesinde birçok alanda temel hak ve özgürlükler genişletilmiş ve anayasal sistemimiz uluslararası yükümlülüklerimize uygun hale getirilmiştir. Yapılan değişiklikler, AİHM kararlarında işaret edilen bazı eksiklerimizin giderilmesine ve AK İnsan Hakları Komiseri, Venedik Komisyonu, AK Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu, AKPM Denetim Komisyonu, BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi, BM Irkçılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi ve diğer bazı uluslararası denetim mekanizmalarının yanı sıra Avrupa Birliği ilerleme raporları ve diğer vesilelerle ortaya konan bir dizi saptama ve tavsiyelerin yerine getirilmesine imkan vermiştir.

Bu çerçevede, pozitif ayrımcılık, kişisel verilerin korunması, çocuk hakları, örgütlenme özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, bilgi edinme hakkı, ombudsmanlık kurumu, seçme ve seçilme hakları, askeri yargının görev alanı ve denetimi, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı, Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumu konularında önemli gelişmeler sağlanmıştır. Uluslararası insan hakları belgeleri açısından bakıldığında, Türkiye’nin büyük bir ilerleme kaydettiği görülecektir. Ülkemiz BM’nin temel insan hakları sözleşmelerine taraftır. Ayrıca, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye ek Birinci İhtiyari Protokol Kasım 2006’da, İkinci İhtiyari Protokol ise Mart 2006’da onaylanarak, ülkemiz açısından yürürlük kazanmışlardır. İşkence ve kötü muamele ile mücadele kapsamında, BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokol Eylül 2005’te imzalanmış, 27 Eylül 2011 itibarıyla Protokol’e taraf olunmuştur. Türkiye, Kasım 2003’te ölüm cezasının kaldırılmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 6 Numaralı Protokol’ü onaylamıştır. Ölüm cezasını her koşulda kaldıran 13 Numaralı Protokolün onay işlemleri de Şubat 2006’da tamamlanmış ve anılan Protokol ülkemiz açısından yürürlüğe girmiştir.

Türkiye, BM sözleşme dışı mekanizmaları çerçevesinde görev yapan özel raportörler ve özel temsilcilere açık davette bulunan ülkeler arasında yer almaktadır. Özel raportörler ve temsilciler ülkemizi bu çerçevede ziyaret etmektedirler. Ülkemiz Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (AİÖK) ile etkin işbirliği içindedir. Gözaltı koşulları ve ceza ve tevkif evlerindeki koşullar AİÖK’ün tavsiyelerine uygun şekilde iyileştirilmiştir. AİÖK’ün ülkemize yapmış olduğu ziyaretlere ilişkin raporları ve bu raporlara Hükümetimizin yanıtları, Hükümetimizin izni ile kamuoyuna açıklanmaktadır. Yasal ve idari reformların yanı sıra, eğitim yoluyla insan hakları bilincinin geliştirilmesine yönelik faaliyetler yoğunlaştırılmıştır. İlköğretim müfredatında insan hakları konuları okutulmaktadır. Liselerde ise demokrasi ve insan hakları konulu seçmeli dersler verilmektedir. Çeşitli üniversitelerde yeni insan hakları merkezleri açılmıştır. Polis Akademisi’nde insan hakları dersi zorunlu hale getirilmiştir. Memur adaylarının hazırlık programlarına insan hakları kursları da dahil edilmiştir. Emniyet ve yargı mensupları için, AB ve çeşitli Avrupa ülkeleriyle işbirliği içerisinde insan hakları programları sürdürülmektedir. İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmalarda bulunmak üzere 2001 yılında Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı kurulmuştur. İnsan Hakları Başkanlığı, insan hakları ile ilgili konularda görevli kuruluşlarla sürekli temas halinde bulunmak ve bu kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamakla görevlidir. Ülkemizin Birleşmiş Milletler Paris İlkeleri’yle uyumlu bir Ulusal İnsan Hakları Kurumu kurma kararı çerçevesinde, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Haziran 2012 TBMM’de kabul edilmiştir.

Keza Kamu Denetçiliği Kanunu, Haziran 2012’de Meclis’ten geçmiştir. Gerçekleştirilmekte olan Reformların uygulamaya yansımasını gözden geçirmek amacıyla Reform İzleme Grubu (RİG) adı altında siyasi düzeyde özel bir izleme mekanizması oluşturulmuştur. Dışişleri, Adalet ve İçişleri Bakanlarının yanı sıra Devlet Bakanı ve Başmüzakereci’nin eşbaşkanlığında yürütülen çalışmalara söz konusu üç Bakanlığın üst düzey temsilcilerinin yanı sıra Avrupa Birliği Genel Sekreteri, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı gibi üst düzey bürokratlar da katkıda bulunmaktadır. RİG uygulamaya ilişkin konuları ele almak üzere düzenli olarak toplanmaktadır. İnsan haklarından sorumlu Başbakan Yardımcısı başkanlığında toplanan, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarlarından oluşan İnsan Hakları Üst Kurulu hükümet kanadında insan hakları konularını yürütmektedir. Üst Kurul’un görevleri arasında hükümet ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerini bir araya getiren İnsan Hakları Danışma Kurulu tarafından iletilen raporları da ele almak da bulunmaktadır. Üst Kurul ile Danışma Kurulu’nun sekretarya hizmetleri İnsan Hakları Başkanlığı tarafından yerine getirilmektedir. İllerde ve ilçelerde insan hakları kurulları oluşturulmuştur. Bu kurullar insan hakları ihlalleri şikâyetlerini ele alıp incelemekte ve bulgularını idarive/veya yasal önlem alınması amacıyla yetkili makamlara iletmektedir. İl ve ilçe kurulları yerel düzeyde insan hakları eğitimi programları da yürütmektedirler. Söz konusu kurulların çalışmalarına akademisyenler, Baro temsilcileri, Sanayi ve Ticaret Odası temsilcileri, Tabipler Odası temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetim temsilcileri katılmaktadırlar.

https://www.aydin24haber.com/insan-haklarinin-tarihsel-gelisimi-3812yy.htm

0 0 1 0 0 1
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Her saat beş cinayet

HIZLI YORUM YAP

0 0 1 0 0 1