Geçtiğimiz pazar günü İstanbul’dan Malatya’ya, İzmir’den Adana’ya onlarca il ve ilçede cemevleri, Alevi vakıf ve dernekleri ayaktaydı. Kitlesel basına açıklamalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir kararnamesiyle cemevlerinin Kültür ve Turizm Bakanlığında kurulan bir başkanlığa bağlanması ve TBMM’de Aleviliğin yeniden tarif edilerek AKP ve iktidarı tarafından “makbul” görülen bir Alevilik dayatılmasını protesto ettiler. 1 Ağustos 2022 günü, bir kişinin iki cemevi ve bir Alevi derneğine yönelik saldırısının arkasından 9 Ağustos günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Ankara Hüseyin Gazi Cemevi’nde Alevi ve Bektaşi derneklerinin temsilcileriyle bir araya gelip muharrem ayı iftarına katılması onun yeni bir “Alevi açılımı” hamlesi olarak değerlendirildi. Sonraki girişimler dikkate alındığında da açıkça görüldü ki Erdoğan, daha önceki seçim öncesi “Alevi açılımları”ndan farklı olarak; “Alevilik Ali’yi sevmekse asıl Alevi benim”, “Ateist Aleviler var”, “Komünist aleviler var” polemiğine girmeden doğrudan hedefine yürüdü! Hedef açıktı: Bundan önceki “Alevi açılımı” adı altındaki bütün girişimlerde olduğu gibi amaç Alevileri bölmek, hiç olmazsa bazı Alevi dedeleri ve Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesinin önderlerinden bazılarını AKP’ye ve tek adam rejimine yedeklemekti! HEM İKTİDAR HEM DE ALEVİLERİN BİRBİRİNE KARŞIT İKİ KIRMIZI ÇİZGİLERİ VAR! Erdoğan ve AKP’nin “Alevi açılımı” girişimlerinin “iki kırmızı çizgisi” var! Bunlardan birincisi Aleviliği bir “inanç” olarak göremezlerdi. Çünkü onlara göre Alevilik ancak İslami değerlerin farklı yorumlarının ifadesi olan ritüelleri olsa da bir inanç topluluğu değil kültürel bir topluluk olarak kabul edilebilirdi! Erdoğan ve AKP’nin ikicisi kırmızı çizgisi ise, Cemevlerinin Alevilerin ibadethanesi olarak kabul edilmemesiydi. Çünkü İslam’ın ibadethanesi camidir. Cemevini ibadethane olarak kabul etmek camiyi bölmek olur diyorlardı! Evet Erdoğan ve partisinin iki kırmızı çizgisi vardı ama, Alevilerin de yüzlerce yıllık bir mücadele geleneği içinde oluşmuş “iki kırmızı çizgisi” var. Bunlardan birincisi; Aleviliğin bir inanç mı yoksa kültür mü olduğuna Alevilerin karar vereceği, dolayısıyla birileri kendilerine göre “makbul bir Alevilik” tarif edip, “Siz bilmiyorsunuz aslında gerçek Alevilik bizim tarif ettiğimiz gibidir” diyenlere karşı tutumlarıydı. Alevilerin ikinci kırmızı çizgileri ise, “Alevilerin nasıl ve nerede ibadet etmeleri gerektiğine başkaları değil Aleviler karar verir” diyerek cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesidir. Dolayısıyla Erdoğan ve Alevilerin uzlaşması olanaklı olmayacaktır, olmamaktadır da. Erdoğan da bunu biliyor. Bu yüzdende de dün olduğu gibi bugün de “Alevi açılımı” girişimlerinde amaç Alevilerin inanç özgürlüğünü kabul ederek, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesiyle sorunun çözüm yoluna sokulması değil, Aleviler arasında bir bölünme yaratarak “makbul Alevilik” odağı oluşturmak, bu odağı bölme girişimlerini çekim merkezi olarak kullanmaktır. Aleviler de iktidarın bu girişimini “Cemevlerine kayyum ataması” olarak görüyorlar.
ALEVİLER GERÇEK BİR LAİKLİK İSTİYOR!
Bugünkü tartışmalar içinde Alevilerin iki kırmızı çizgisi var ama, bu iki kırmızı çizginin devamı olarak Aleviler gerçek bir laiklik de istiyorlar. Nitekim Erdoğan’ın seçim hamlesinin bir adımı olarak gündeme getirdiği girişimler karşısında çeşitli Alevi örgütleri; Okullarda zorunlu din derslerinin kaldırılmasını, Diyanet İşleri Başkanlığının lağvedilmesini, Devletin din insanı yetiştirmekten vazgeçmesini, yani din insanı yetiştirme amaçlı imam hatip okullarının kapatılmasını istiyorlar. Kısacası Aleviler devletin dine, dinin de devlete müdahale etmesinden uzak durmasını istiyorlar. Yani Aleviler, Diyanet İşleri Başkanlığında koltuk, dedelere maaş bağlanmasını, yukarıdan aşağı bir Alevi Diyanet İşleri bürokrasisinin oluşturulmasını istemiyorlar. Ve elbette cemevlerinin Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanmasının asıl nedeninin Alevilere yönelik bir tavizden çok; tarikat ve cemaatlere “Bakın biz cemevlerini ibadethane değil ‘kültürevi’ olarak muhatap alıyoruz” demek için olduğunu söylemek yanlış olmaz. Dolayısıyla Aleviler sadece AKP’nin açıkça laiklik karşıtı tutumuna değil, siyasi İslamcı odaklardan gelen “CHP camilerimizi kapattı”, “Cenazelerimizi yıkayacak imam bulamıyorduk” kara propagandası karşısında “İmam hatipleri biz açtık”, “Diyanet İşleri Başkanlığını biz kurduk” savunması yapan, Sünni İslam anlayışını biraz reforme edip “devlet dini” haline getirmeyi laiklik diye sunan CHP’nin laiklik anlayışını da kabul etmiyorlar. Kısacası Aleviler, kimsenin birbirinin inancına karışmadığı, nerede nasıl ibadet ettiğini sorun yapmadığı, her inançtan (ya da inanmayan) herkesin inanç özgürlüğünü güvenceye alan bir gerçek laiklik temelinde “eşit yurttaşlık” talep ediyorlar. Yani Aleviler laik ve demokratik bir Türkiye istiyorlar. Pazar günü bir kez daha Türkiye sathında taleplerini haykırdılar. Seçim süreci Alevilerin taleplerinde ısrar ettiği, iktidarın da o talepleri istismarda sınır tanımadığını göstermeye devam ettiği bir süreç olarak da gelişecek görünüyor.
Kadınlar Birlikte Güçlü: Geri adım atmayacağız