Bir tarafta bizler, bir tarafta karanlık. Önümüzde sandık var. Biz seçimimizi hangisinden yana kullanacağımızı biliyoruz. Mücadelenin yeni başladığını da…Umut var değiştirmeye, yenilenmeye, birlikteliğe…
06 Mayıs 2023 06:19 Bir tarafta bizler, bir tarafta karanlık. Önümüzde sandık var. Biz seçimimizi hangisinden yana kullanacağımızı biliyoruz. Mücadelenin yeni başladığını da… Laçin BARIŞ “Kritik bir süreç” “Çok belirleyici bir seçim” “Faşizmin inşası mı kuytu köşede kalan, demokrasinin canlanması mı?” 14 Mayıs yaklaştıkça sohbetlerimizde sık sık geçen ibareler, sorular bunlar. Hafızalarımızı yokluyoruz sürekli. Unutmamak için tekrarlıyoruz. Omuzumuza bırakılan yükleri anlatıyoruz, 21 yıllık bir iktidarın bıraktığı karanlık izleri gösteriyoruz birbirimize. “Öfke.” Yazılan çizilenlerin az biraz ötesinde sadece bununla sınırlı değil. Gelir geçer bir öfke değil. Biriken acıların, yüklerin, ezilmelerin, ayrıştırmaların, dayatmaların bir sonucu. Özellikle geçen son on senede günden güne içine çekildiğimiz karanlığı açıkça görebileceğimiz bir tablo ortaya koyuyor. “Ilımlı ve birleştirici” olan, yol yapan, köprü yapan, uçak yapan, gemi yapan, yerli ve milli araba üreten bir iktidarı kim istemez? “Bağımsızlık” kavramına yeni ‘anlamlar’ yükleyen iktidar yıldan yıla Türkiye’yi daha bağımlı bir ülke haline getirdi. Savaş, kan, felaket, göç… Emperyalizmin yıllardır Orta Doğu’da halkların, kadınların, işçi sınıfının başına ördüğü çorapları biliyoruz, görüyoruz, yaşıyoruz. “Biz Ortadoğu’ya atılan havan toplarından daha fazla yer değiştiririz. Yaşamak için…” der İranlı şair Mohammad Tangestani. Yaşamak için neyi seçeceğimizin tarihi bir sorumluluğu var üzerimizde. AKP’Lİ YILLAR İYİ GEÇMEDİ Yaşamaya devam etmenin bile çaba gerektiği günümüz Türkiye’sinde yapılan yolları biz kadınlar güvenli bir şekilde kullanamıyoruz. Bırakın uçağa binmeyi artık memlekete gitmek için otobüse bile binemiyoruz. Artık pazardan soğanı, patatesi, domatesi taneyle alan bizler 950 binden fazla fiyatı olan “yerli ve milli” Togg’u nasıl kullanalım! Cebimizden alınan her kuruş bizlere hizmet olarak değil zenginlerin cebini doldurmak için kullanılıyor. Elde edilen bütçenin birçoğu “sınırı koruma” rivayetlerine sıkıştırılıp silaha, operasyona “savaş bütçesi” olarak ayrılıyor. Bu sene bütçeden savaş ve güvenlik harcamalarına yüzde 98 artışla 470 milyar lira ayrıldığına şahit olduk. AKP ve karanlık ittifakı bugün her zamandan daha fazla karşısında duran kitleyi görüyor, korkuyor. Demokrasinin, uğruna mücadele ettiğimiz ve kazandığımız haklarımızın bu denli saldırı altında olduğu bu süreçte, daha kenetlenmiş bir kitle var. Bu kitlenin en önemli unsurlularından biri de kadınlar. “Hedefimiz, devleti ve siyaseti yeniden tanımlamak, toplumun temel değerlerini siyasete taşımak ve hâkim kılmak.” AKP’nin ittifaklarından biri olan HÜDA PAR’ın açıklamasından sadece bu satır bile, bugün açısından AKP’nin hangi siyasi zeminde ve kimlerle hareket etmek istediğini açıklıyor. AKP ve ittifakının bugün açık açık, pervasızca kadınlara karşı kurduğu cümleler, sadece bugüne özgün değil, yıllardır örülen sürecin tezahürü. Kadınların sınırları aşan mücadelesi ve tarihi hafızası elbet AKP ve ittifakının bugün çizdiği siyasi hattın nereye dayandığını ve yeniden iktidar olursa yaşayacağı kısıtlamaları, Türkiye’nin civar komşu ülkelerinde kadınların yaşadıklarından biliyor. Bununla da sınırlı değil. AKP hükümeti 21 yıldır kadınların yaşama ve çalışma haklarını kısıtlayan uygulamaları hayata geçirmek için elinden geleni yapıyor. Özelleştirmeler nedeniyle artık ne sağlık hakkına ne eğitim hakkına erişebiliyoruz. Çocukların, yaşlıların, hastaların tüm bakım yükü kadınların sırtına yüklenmiş durumda. “Aileyi güçlendiriyoruz” diyenler kadınları tüm bu yüklerle bir başına bırakırken şiddete daha açık hale getiriyor. Hükümetin “başörtülü”, “başörtüsüz”, “Kürt”, “Türk”, “göçmen”, “LGBTİ” gibi etiketlerle bizleri ayrıştırmasının amacı da şüphesiz bu tabloda yaşadığımız öfkenin örgütlenmesinin önüne geçmek. Ama örgütleniyoruz, değişiyoruz, değiştiriyoruz. UNUTMAMAK İÇİN… “Hiç bitmeyecek mi bu felaket silsilesi?” Duyuyoruz sürekli sokak röportajlarında, mektuplarda, yazılarda bu ve buna benzer soruları. Yaşadığımız onca felaketi sıralamayacağız. Hepsini yaşadık, okuduk, hissettik. Hafızamız henüz diri, yaşadıklarımız taze. Ama felaketlerin yaşandığı yerlerde yollarımızın kesiştiği kadınlar var; acılara, kayıplara, haksızlıklara göğüs geren, cansiperane mücadele eden. Buradayız, yaşananların toplumsal hafızasıyız, halkın sesiyiz diyen kadınlar. Sömürüsüz, kardeşçe yaşama hayali kurduğumuz Türkiye için umudumuz olanlar… “Hakça, kardeşçe bölüşmek için, insanın insanı, sermaye düzeninin insanları sömürmediği bir düzen için…” diyor Gülsüm Çolak. Tarım işçisi. 13 Mayıs 2014’te Soma maden katliamında oğlu Uğur Çolak’ı yitirdi. Katliamda yitirilen yüzlerce madencinin hesabını soranlardan biri de o. Çolak, maden emekçilerinin, hakları verilmeyen tarım işçilerinin, ev emekçisi kadınların sesi olmak için Emek Partisinin Yeşil Sol Partisi listelerinden Manisa milletvekili adayı oldu. MÜCADELESİ BİTMEYENLERİN SESİ “Adalet” Bu topraklarda yıllardır aranan ama bulunamayan kavram. Mücadeleden vazgeçmeyenler ise gerçek adaletin bir gün tecelli edeceğinden emin olanlar. Sırtını örgütlü mücadeleye dayayanlar, değişimin gerçekleşeceğine inanalar… Çocuklarını “Nerede bir haksızlık varsa, ses çıkar” diye büyüttü Zöhre Tedik. Düzene karşı ses çıkarmanın, örgütlenmenin zorluklarını bilen, acısını yaşayan ama ses çıkarmaktan geri durmayan isimlerden biri o. Oğlu Korkmaz Tedik’i 10 Ekim’de Ankara Gar Katliamında kaybetti. “Ben de oradaydım ama Korkmaz’ı kaybettik. Çok acı. Ama bu düzene inat güzel günlerin geleceğine inanıyorum” diyor Emek Partisinin Yeşil Sol Partisi listelerinden Antalya Milletvekili Adayı Zöhre Tedik. Büyük acıları yaşayıp yine de yaşanabilir bir dünya için özellikle kadınların sesi olmak istiyor.
Eskişehir’de Eğitimciye Şiddet! Acilen harekete geçilmeli