a

Üniversitelerin ciddiyet problemi

Ali Osman Aydın, üniversitenin tarihine göz attığı yazısında Türkiye'de üniversitelerin ciddiyet sorununa dikkat çekiyor.

Gençliğin hobi bahçeleri Üniversite tercih dönemi başladı. Bu yıl üniversite sınavına 3 milyon 36 bin kişi girdi. Bu nereden baksanız Norveç nüfusunun yarısı kadar bir büyüklük demektir. 2010 yılında üniversite sınavına girenlerin sayısı 1 milyon 587 binmiş. 2000 yılında ise 1 milyon 407 bin. 1990’da 892 bin, 1980’de 466 bin… 1980’de Türkiye’nin 44 milyon olan nüfusu, 1990’da 54 milyona, 2000’de 64 milyona, 2010′ da 73 milyona ve 2024’te 85 milyona ulaştı. Nüfus bu süre içerisinde 1.93 kat artmış. **** 1980’de Türkiye nüfusun yaklaşık % 1’i üniversite sınavına girmiş. 2024’te bu oran %3.53’e çıkmış. 2024 yılı itibariyle Türkiye’de üniversite mezunu sayısı 10 milyonu aşmış durumda. TÜİK verileri yükseköğretim mezunlarının oranını %17,6 olarak tespit etmiş. Yükseköğretim mezunu olanların oranı 1970’te %1 iken 2021’de bu oran %17,6’ya yükselmiş. Üniversite mezunu olmanın bir gelişmişlik göstergesi olduğunu düşünüyor değilim. Bizimki gibi totaliter eğitim sistemleri nitelikli adam yetiştirmek yerine, ideoloji için kurşun askerler yetiştirmeyi esas alırlar. Dolayısıyla eğitim kademelerinde yükselmek, istisnalar hariç, değişime kapalılığın, fikri sabitin, bağnazlığın bir göstergesi gibi görünmüştür bana. **** Üniversite sınavına bu kadar fazla insanın müracaat etmesi, üniversiteye yüklenen ve zaman içerisinde zayıflamak yerine daha da kuvvetlenen “statücü” yaklaşımla yakından ilgili bence. Bazı insanlar, dünyada olup biten onca değişim ve dönüşüme ragmen, üniversiteyi hala bir statü aracı olarak görüyorlar. “Bir diploman olsun” sözü kulaklara küpe edilen bir sözdür bizde. Bu söz, toplumun statü göstergelerine karşı hassasiyetini çok güzel tasvir eder. **** “Üniversite” kavramı, “universitates” kavramının evrilmesi ile oluşan Latince “universitas” kelimesinden geliyor. “Universitas”, lonca kelimesinin karşılığı aslında… Yani kendilerine has çıkarları olan kişiler topluluğu… Öğretmen ve öğrencilerin oluşturduğu bağımsız lonca. Dernek. Kurum. Örgüt… Bugünküne bir miktar benzeyen anlamıyla üniversiteler 11. ve 12. Yüzyıldan sonra ortaya çıkıyorlar. Bunda Batı Avrupa İslami ilim geleneğinin tesiri oluyor. Çünkü üniversiteler mana ve mefhum olarak henüz ortada yokken Hristiyan öğrenciler İspanya’daki islami öğretim kurumlarında öğrencilik yapıyorlar. Bu deneyim özellikle İtalya, Fransa ve İngiltere’deki ilk üniversitelerin oluşum aşaması için bir esin kaynağı oluyor. Hepsi bu kadar. Avrupa bu esini başka bir noktaya taşıyor… Orta Çağ Avrupasında ilk kurulan üniversiteler Bologna, Paris ve Oxford üniversiteleri. Bologna üniversitesi 1988’de 900. yılını kutlamış. Bologna 1088, Paris 1150, Oxford 1167’de kuruluyor. İlk üniversiteler öğrenci loncası olarak kuruluyor. Öğretmen maaşları kilise tarafından ödeniyor ve okullar ayakta kalabilmek için öğrenci ödeneklerine başvuruyorlar. Özellikle 14. ve 15. yüzyıldaki üniversiteler devlet başkanları veya yerel yöneticiler tarafından kuruluyorlar. Bu durum üniversitelerin başlardaki görece özerkliğini zedeliyor tabii. Yine de üniversiteler, kendilerine özgü bir hiyerarşiye sahip olan, uluslar üstü kimliğe sahip, kozmopolit, zaman zaman iktidarlarla da ters düşen görece bağımsız kurumlar olarak kimliklerini korumaya çabalıyorlar. 

https://www.haksozhaber.net/universitelerin-ciddiyet-problemi-178993h.htm

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

İşkence mağduru, çocukları elimden alınan genç bir kadının çığlığı: Ölmek istemiyorum

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0